Felsefe

DRUIDLER’İN TOPLUM İÇİNDEKİ YERLERİ VE ÖĞRETİLERİ

Önceden de belirttiğimiz gibi Druid öğretisi sözlü olarak dağıldığı için kesin hatları ile bilememekle beraber antik yazarlar ve daha önceki Kelt metinlerinden yararlanarak Druid öğretisinin ana hatlarını çıkartabiliyoruz.

Önceden de Caesar’ın verdiği bilgide gördüğümüz gibi Druidler bütün Kelt kabileleri arasında saygı görmekte idi ve toplumsal olaylarda , kabileler arasında yargılama ve karar verme hakları vardı. Strabon’un da aktardığı gibi savaşlarda “arabuluculuk yapabiliyorlar ve bittirebiliyorlardı”.

Druidler’in toplumsal görevlerinden biri de törenleri yönetmekti. Bir Druid töreninin en güzel betimlemesini Plinus vermektedir. Keltlere göre meşe mukaddesti, eğer meşe ağacı üzerinde ökse otu var ise bu onu çok daha kutsallaştırıyordu. Bu tören ise bir meşe ağacında yetişen ökse otunun bulunması üzerine tertip ediyordu. Tören için uygun zaman gelecek ayın altıncı günü olarak seçiliyordu ve bu gün için yemek ve kurban edilecek iki beyaz boğa hazırlanıyordu. Daha sonra meşe ağacındaki ökse otu altın bir orak ile druidler tarafından kesiliyor ve toplanıyordu. Daha sonra da boğalar kurban ediliyordu. Bu merasim daha sonraları “yeni sene” merasimleri ile de ilişkili olduğundan , son zamanlarda “ yılbaşı çiçeği” diye satılan nebatların aslında ökse otuna benzedikleri ve bu geleneği yaşattıklarını görürüz.

Bir takım antik çağ yazarları Druidlerin ayrı olarak insan kurban edildiği merasimleri de yönettiklerini yazmaktadırlar.

Toplumsal statülerinin ötesinde Druidler’in en büyük işlevi gerek dini gerek toplumsal alanda büyük bilgi sahibi olmaları ve bunu yeni nesillere de aktarmaları idi. Kelt ülkesinin bir çok bölgesinden , bilinen Druidler’den eğitim almak üzere bir çok öğrenci gelirdi. Bu özelliklerinden dolayı ola gerek , Pomponius Mela Druidler’i “Bilgeliğin Üsdatları” ( Magistri Sapientiæ ) diye adlandırır.

Önceden de defaatle belirttiğimiz gibi Druidler öğretilerini net olarak sözlü aktarıyorlar ve adayın hafızanında tutmasını istiyorlardı. Ayrı olarak Druid öğretisine göre sözün bir enerjisi vardı ve dikkatli kullanılması gerekiyordu.

Antik kaynaklarda Druidlerin öğretileri farklılıklar göstermektedir. Caesar’ın da aralarında bulunduğu bir çok yazara göre Druidlerin öğretileri doğa ötesi öğretilerdi ve ruhun ölümsüzlüğü üzerine kurulmuştu. Önceden de gördüğümüz Kelt mitlerinde olduğu gibi Druidler de ruhun bedenden bedene geçtiğini , çeşitli kalıplarda varlığını sürdürdüğünü ileri sürmektedir. Geleneksel anlatım bu inancı önceden Tuân Mac Cairill öyküsünde gördüğümüz gibi sürekli metamorfozlar şeklinde sembolize ediyordu. Kelt efsanelerindeki “dev” motifi de aynı zamanda yabani , evrimleşmemiş olan kişiyi sembolize etmekteydi. Tuân Mac Cairill öyküsünde olduğu gibi balık ise metamorfozda ileri bir evreyi sembolize ediyordu. Metamorfozlar ile anlatılmak istenen en ehemmiyetli olay ise , Druid öğretisinin temeli olan erginleme idi. Druidler’in yanına öğretiyi öğrenmek ve yetişmek için gelen adaylar belli sınavlardan geçerler, diğer erginlenmeye dayalı öğretilerde olduğu gibi ölüm ve yeniden doğma sembolizmi ile derece atlarlardı. Orta Çağ boyunca varlığını sürdürecek şövalyelik müessesesinin da kaynağını Druid öğretilerinden aldığı düşünülmektedir. Strabon Druidler’in ruhun ölümsüzlüğüne olan inançları enteresan bir izah yapmakta ve Druid inançlarına göre Evrenin ve insanların ruhunun yok edilemez, hem de ara ara ateş ve su galip gelse de şeklinde inanıldığını belirtmektedir. Ruhun ölümsüzlüğüne olan inançları , evvelce de belirttiğimiz gibi Druidlerin antik yazarlar arasında , Pythagorasçı olarak tanınmalarına sebep olmuştur. Hallstatt döneminde, Keltler’in Grekler ile ilişkileri olsa da Druid öğretisi ve Kelt inançları Pythagorasçılık’tan farklıdır. Diodorus’a göre ise Druidler “feylesof ve teologlar”dır. Aynı zamanda tanrılar ile iletişim kurma yeteneğine sahiptirler. Druid öğretisinin önemli bir bölümünü de astronomi ve takvim bilgisi teşkil etmektedir. Antik Çağ yazarlarının bir çoğu buna değinmektedir. Druidler’in bilgilerinin bir bölümü de şifalı dağılır üzerinedir. Druidler’in nebatlar ile ilgili çok bilgili olduklarını ve ilaçlar hazırladıklarını biliyoruz. Bu bilgileri o dönem yazarları tarafından bilinmekle birlikte bazıları tarafından da büyücülük olarak izah etmiştir. Günümüze Asterix çizgi romanına kadar gelen “kazan kaynatan” druid imajı da buradan doğmaktadır. Druidler’in tıp üzerine çalışmaları daha sonra şayet ‘doktor’ Hristiyan ise mucize , eğer Hristiyan değilse de büyü diye izah etmiştir.

Druid Öğretisinde Kutsal Yerler

Druid öğretisine göre , evren üç bölümden oluşmuştu. Bunlardan birincisi üzerinde yaşadığımız toprak , ikincisi Fomorianlar’ın , hayaletlerin ve kaybolmuş ruhların bulunduğu yeraltı ve üçüncüsü Batı adalarının ve Avalon’un olduğu Görünmeyen Dünya veyahut Öteki Dünya. Keltlerin evrenin her üç bölümü için de fark inanışları vardı. Üzerinde yaşadığımız yerde daha sonra da göreceğimiz gibi en çok ağaçlar ve savunlar mukaddesti. Mukaddes alanlar buralarda seçiliyor ve toplantılar buralarda yapılıyordu. Savunların dışında dağlar da mukaddesti. Druid öğretisine göre dağlar esinin geldiği , tanrısal varlıkların insanlarla konuştuğu yerlerdi. Bir çok dağ ve tepe güneş tapımı için kullanılıyordu. Hristiyanlığın gelişinden sonra da bu dağlar kutsallığını müdafaa etmiştir. Sözgelimi Fransa’daki Mont-Saint-Michel önce güneş tapımı için kullanılan daha sonra da Hristiyanlığın kutsal yerlerinden biri olan tepelere bir örnektir. Dağların Druidler için bir önemi de buralardan çok daha iyi astronomik gözlemlerin yapılabilmesidir. Bunlar dışında su kaynaklarının da kutsal olduğundan daha önce söz etmiştik.

Yeraltı dünyası ise daha gizemlidir. Yeraltı dünyasına açılan kapılar ise mağaralardır. Mağaralar bir çok değişik inanca esin kaynağı olmuşlardır. Mağaralar solunum sistemine benzetilmiş , Keltler tarafından canlı olduğu kabul edilen yeryüzünün soluk alıp verdiği yer olarak düşünülmüştür. Bir takım mağaralardan natürel olaylara bağlı olarak garip sesler gelmesi ise hem buralarda bilinmeyen canlıların yaşadığına hem de yeraltı ruhlarının varlığına ispat sayılmıştır. Ünlü Fingal Mağarası da bu mağaralardan biridir. İskoçya’da bulunan bu mağaranın daha önceki isimi an Uaimh Binn , “Melodili Mağara” idi. Bu mağaradan gelen sesler – belki de kuş sesleri- öte dünyadan gelen sesler olarak izah ediyordu. İrlanda’da da bu tür mağaraların olması , İrlanda bardlarının “Mağaralar” isimi verilen bir öykü dizisi oluşturmasına da kaynaklık etmiştir. Ne yazık ki bu öykülerden günümüze sadece bazı parçalar ulaşabilmiştir. Mağaralar yeraltı dünyasına , “Periler Ülkesi”ne bir geçiş olarak kabul edildiği gibi bazı yeteneklerin de kazanıldığı bir yer olarak görülmüştür. Mağaralara girip çıktıktan sonra çalgısını ustalıkla kullanan çalgıcı öyküleri de bu inancın bir uzantısıdır. Aslında Druid öğretisine göre -elimizde çok fazla kanıt olmasa da- mağaraların aslında bilinçaltını ya da insanın kendi içine yapılan yolculuğu temsil ettiğini ve mağaraya girip çıkma motifinin erginlenmenin bir adımını oluşturduğunu düşünebiliriz. Mağara içinde uyuyan kahraman ya da mağara içinde yaşayan bilge motifinin de böyle bir sembolizm ile ilişkili olduğunu düşünebiliriz. Adalar etrafları sularla çevrili olduğu için gerek fiziksel gerekse tinsel olarak etraflarından soyutlanmış , izole edilmiş yerler olarak kabul edilirlerdi. Bu görüşle adalar hem tanrıların barınması için hem de ölülerin ruhlarının bulunması için ideal yerlerdi . Adalar ayını zamanda inziva yerleri idi. Bu bakımdan insanın kendiliğinden dönmesi, ada gibi kendini soyutlaması da ada sembolizmi ile belirtilir.

Adanın çevresinin sularla kaplı olup çevresinden soyutlanmış olması , buraların yargı için de ideal olduklarının düşünülmesine neden olmuşlardır. Ayrı olarak burada kara veren yöneticiler de insan etkisinden uzak sadece tanrıları dinleyerek karar veriyor diye inanılıyordu. Pagan Avrupa’sında adalar bir takım tanrılara mukaddesti. Sözgelişi Isle of Man, Manannan MacLir’e ; Baltık Denizi’nde bulunan Rügen Adası , Rugevit’ e mukaddeslerdi. Keltler arasında can verenlerin ruhlarının batı adalarına gittiği inancı yaygındı. Bu inanç Orta Çağ müddetince da Kral Arthur efsanesinde olduğu gibi varlığını sürdürecekti. Orta ve Yeni Çağ müddetince varlığını sürdüren ve Keltler’den kalan bir başka inanış da “hayalet ada” inanışıdır. Keltler de bazı adaların yok olup sonradan ortaya çıktıklarına inanıyorlardı.

Druid Öğretisinde Ağaç Kültürü

Sembolik olarak ağaç yeraltı dünyası , yer ve gök arasında bir irtibatı temsil etmektedir. Kelt sembolizminde en ehemmiyetli olarak meşe gücü ve elma ağacı ölümsüzlüğü sembolize eder. Ağacın bir ehemmiyeti de üzerinde tanrıların habercileri olan kuşları barındırmasıdır. Kökleri ise geçmişe , yeraltına doğru gider. Bu yüzden efsanelerde ölülerin ruhları dallar arasında ya da ağaçların gövdelerinde bulunurlar. Kutsal savunlar Druidler için kutsal mesajı aldıkları ve erginlenmenin olduğu yerlerdir. Druidler buralarda , nemeton denilen kutsal yerlerde açık havada ritüelleri gerçekleştirirlerdi. Bu yüzden de Druidler’den günümüze tapınaklar binaları kalmamıştır.

Druidler , ellerinde bir ağacın küçük bir sembolü olan değnekleri taşırlardı. Bu değnekler druidin gücünün belirtisi olduğu kadar bunlarda sihir gücü de olduğuna inanılırdı. Ayrı olarak bu değneklerin yapıldığı madde ya da ağaç taşıyanın toplum içindeki yerini de belirttiğinden büyük önem taşımakta idi. Druidler için kutsal olan bir nebat de ökse otu idi. Bununla ilişkili törenlerin nasıl yapıldığını yukarıda incelemiştik. Ökse otu aynı zamanda ay sembolizmi ile de ilgili idi. Bu yüzden Druidlerin meşe üzerindeki ökse otunu kesmek için kullandıkları orak da hilal biçiminde idi. Ökse otu aynı zamanda üzerinde bulunduğu ağacı ruhu ve eliksir’i olarak da kabul ediliyordu. Aynı şekilde ökse otunun bir başka adı da “Meşe suyu” idi.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir